Ecem Dilan
Köse

Sanatçı
- “Sürekli bir değişim var. Merak ediyorum. Etkilerini gözlemliyorum. Sonra ben de değişiyorum. Değişen yeni halimi tanımak için üretim yapmam gerekiyor.”

Farklı alanlarda kendini ifade eden sanatçıların üretim pratikleri odağında şekillenen röportaj serimizin beşinci konuğu, işlerini uzun süredir takip ettiğimiz sanatçı dostumuz Ecem Dilan Köse.

1. Kendini nasıl tanımlarsın?

Ben sadece sanatçıyım. Evet teknoloji kullanıyorum, bilgisayar kullanıyorum ama kullandığım metotlar beni tanımlayamaz. Son zamanlarda özellikle değişim içindeyim ve sanatım her geçen gün metotlarımdan, eserlerimden daha da özgürleşiyor. Olduğum kişinin tamamı işin kendisine dönüşüyor gibi hissediyorum. Bu sebeple kendime dijital artist demiyorum artık. Kavramsallığa yakın biriyim ama kavramsal sanatçı da değilim.

2. Dijital sanata başlama hikayen?

Her şey o kadar birbirine bağlı ki. Hala dönüşmeye devam ediyor. 2013 yılında üniversiteden mezun oldum. Dans ederdim, mekansal yerleştirmelere meraklıydım ama her şey darmadağındı. Hobilerden, meraklardan oluşmuş bir yumak gibiydim. Dans etmeden dans etmenin yolunu ararken Dj’lere Vj’lik yapmaya başladım. Sağdan soldan bulduğum videoları kesip biçip müzikle senkronize eğlenceli, uyumlu sahne üzeri görsellerle bir çeşit dans içindeydim. Sonra ben bu videoları kendim yapayım dedim. Devamında işin daha derinlerinde matematikle, interaktiviteyle, kodlarla karşılaştım. Hobi yumağımın içindeki her şeyi yavaş yavaş üretimimin içine kattım. Geldiğim yer burası. Dijital araçların kullanıldığı; düşünce ve duyguları ifadesi üzerine uçsuz bucaksız bir kanyon gibi bir yer.

3. Seni her defasında yeniden üretmeye iten hisler?

Sürekli bir değişim var. Merak ediyorum. Etkilerini gözlemliyorum. Sonra ben de değişiyorum. Değişen yeni halimi tanımak için üretim yapmam gerekiyor. Yoksa sanki kendimden uzaklaşıyor gibi oluyorum, dengem bozuluyor. Bu sebeple diyebilirim ki beni üretime iten şey kendimi keşfetmekle ilgili. Salt kendim olmak gibi de düşünmeyin. Dünyayı nasıl gördüğümü nasıl algıladığımı keşfetmekle ilgili. Bazen bi konuya takılıyorum. Düşünceler içinde yüzüyorum. Okuyorum, araştırıyorum. Sonra kendi bir satürasyon dengesi oluyor. O denge çoğunlukla bir eserle beraber geliyor. Eser üretimi ile gelmediğinde büyük ihtimalle yüzme eylemi devam ediyordur.

4. Hayatta kalma kitinde neler var?

Bebe bisküvisi, süt, Spotify.

5. Üretim sürecinde takip ettiğin adımlar nelerdir?
Bir eserin başlangıcından bitişine aşamalarını paylaşır mısın?

Halihazırda bir zihin akışı içerisinde oluyorum. Sorular sorduğum, cevaplar aradığım bazen ise elimde bir cevap olan; bu cevap neyin sorusu diye dolandığım zamanlar oluyor. Bu zamanlarda imgeler beliriyor, rüyalar geliyor, yazılar karşıma çıkıyor, şarkılar duyuyorum beni tetikleyen. Alıyorum bu işaretleri kampa giriyorum. Yeni bir method deneyeceksem deniyorum, müzik üreteceksem seslerle oynuyorum, görsel denemelerimi yapıyorum. Bu süreç aslında son çıkacak eserin method ve modunu belirleme kısmı oluyor. Bu aşamadan sonra askerlik başlıyor. Oturup artık kararların netleştiği ince ince işlendiği yere geçiyorum. Arkadaşlarım gelip gidiyor; gözüne, kalbine, kulağına güvendiklerimden görüşler alıyorum. Eseri tamamlıyorum. Eser tamamlanınca Burger, Obur ve ben olarak parti yapıp izleme zamanına geçiyoruz. Artık ben de izleyici oluyorum. Bakıyorum nasıl olmuş diye. Nasıl hissettirmiş diye. Bu da artık çıkış aşaması. Kamp bitti. Dağınıklıkları topluyorum. Zihnim de toplanıyor. Eser de bitmiş oluyor.

6. Bu aralar öğrenmekten heyecan duyduğun bir şeyler var mı?

Son zamanlarda çokça seyahatim var. Hele ki teknolojinin inanılmaz hızlandığı, yapay zekanın bu kadar ilerlediği zamanlarda seyahat etmek bende toplumlar ve teknoloji kullanımları arasındaki durumları inceleme, araştırma konusunda heyecanlandırdı. Gelecek etkileri ve teknoloji etiği üzerine okuyorum. Devletlerin deneyim tasarımlarının teknoloji ve insan arasında nerelerde durduklarına ve bunların gerçekleşmiş hallerini gözlemliyorum. Kullandığımız yöntemin temeli teknoloji, biz bu yöntemin sınırlarını veya enteresan kullanım şekillerini deneyen sanatçılar olarak başka etkilerini de sormalıyız diye düşünüyorum. Yapay zekanın insana iyi ve kötü dokunacağı yerler var ve olacaktır da buraları bilmek iyi tayin etmek gerekir. Yaptığım şeylerin sadece teknik olarak katkısından ziyade evrensel olarak nerelere dokunduğunu bilmek aslında eserlerimin derinliklerini artırıyor.

7. Yeni bir fikir gelmediğinde ne yaparsın?

Fikir gelmediğinde aslında aramayı bırakıyorum. İyice akışa girmek gerekiyor hayatla, böyle daha bağlı olmak gerekiyor hayata ki sihirli tesadüflere izin verebilesin. Tesadüfi olarak buluyor fikir o zaman beni nasılsa. Bazen de nasıl bir fikir istediğimi bir karakter ya da obje üzerinden netleştirip onu masama koyuyorum. Diyelim tam da Yoda’nın neşeli modunda bir fikir mi lazım. Veya ona birazcık da doğa mı lazım o zaman yanına bir şey daha geliyor. Son iki senedir masamda MewTwo duruyor. Onun anlattığı bir şey var. O şey ne ise eserde bulunuyor. Geçtiğimiz hafta MewTwo ‘nun fazla ciddi halinin beni yorduğunu düşünerek peluş bir Mew edindim. Daha çocuksu hisler aradım sanırım. Sonra çıkan bir eserime yansıdı.

8. Sanat eserlerin bir insan olsa kime benzerdi? Hangi dilde konuşurdu?

Biraz Neri Oxman biraz da Tado Ando diyeceğim. Gerçekten böyle olursa sanat eserlerim şiir gibi olur. Umarım olur. Ama dili olmaz sanırım. Sesler çıkarır. Ya da ağaç da olabilir. İçinde binlerce canlı yumurtası olan bir ağaç kovuğu da olabilir.

9. İzleyicilerinle kurduğun ilişkiler nasıl? İşlerin nereden takip ediliyor?

Dijital alanda üretim yapsam da fiziksel olarak mekansal deneyimi tasarım sürecinin çok büyük bir parçası oluyor. Sesin nasıl yayıldığı ne kadar mükemmel veya ne kadar kirli olduğu benim düşündüğüm şeyler. Eseri deneyimlerken izleyici oturuyor mu, ayakta mı nasıl bir ortamda bunları düşünüyorum. Bu yüzden işlerimin çoğunlukla fiziksel olarak deneyimlenmesine önem veriyorum.

10. Bahsetmek istediğin güncel ya da gelecekte planlanmış sergi, klip, film ya da sanatçı kitabın var mı?

Yakın zamanda Güney Kore’de Tribowl isimli binada düzenlenen bir serginin parçasıydım. Muhteşem bir yapı içerisinde eğimli duvarlarda Human isimli bir eserimi sergiledim. Eser bina içinde bazen beliriyor bazen kayboluyordu. Mimari ile bütünleşik bir iş olmuştu. Bu bana çok iyi geldi. Onun dışında International Women Light Artist isimli Dünya çapında ışık ile çalışan 44 kadın sanatçı seçkisinde yer alıyorum. Böyle bir kitap projesinde yer almanın heyecanı var. Umarım ülkemizde de yayınlanacaktır. Rusya’da Love Island denen minicik bir Devlet Müzesi önünde bir heykelim ve video mapping’im oldu. Venus Pavillion’unda, savaş içerisinde ama ismi bu kadar aşk dolu bir yerde bir aşk hikayesi anlattım turnalar üzerinden. Benim için romantik oldu :)